Kışın İki Kibriti
Soğuk bir kış günü, İstanbul’un dar sokaklarında iki küçük kardeş yaşıyordu: Hamdi ve Hamit. Hamdi on yaşındaydı, abisiydi; Hamit ise sekiz. Babaları yıllar önce kaybolmuş, anneleri onları terk etmişti. İkisi de bir lokma ekmek için her türlü eziyete katlanıyordu.
Her sabah, ellerinde bir kutu kibritle sokaklara düşerlerdi. “Kibrit var, kibrit!” diye bağırırlardı saatlerce. İnsanlar geçer gider, çoğu dönüp bakmazdı. Bazıları bir kutu alır, ama çoğu zaman tek kuruş vermeden kibriti kapar, çocukları iter kakardı. Aç kalırlardı, üşürlerdi, dayak yerlerdi – ama yine de ertesi gün aynı sokaklara çıkarlardı. Çünkü başka çareleri yoktu.
Hamdi, abisi olduğu için daha çok dayak yerdi. Hamit’i korur, onun yerine sopa darbelerini alırdı. Akşamları, terk edilmiş bir bodrum katında, kırık bir sobanın başında ısınmaya çalışırlardı. Odun bulamazlarsa, eski gazeteleri, tahta parçalarını yakarlardı. Kibritleri ise en son çareydi; çünkü kibrit satmazlarsa ertesi gün aç kalacaklardı.
Devamı İçin TIKLAYINIZ https://www.haberdata.com/ozel-haber/kisin-iki-kibriti-hamdi-ve-hamit-ve-aci-yasam-h1001.html
Bir akşam, kar yağıyordu. O gün hiç kibrit satamamışlardı. Hamdi, pencerenin önünde durmuş, karşı apartmandaki ışığa bakıyordu. Orada, sıcak bir odada, yaşıtı bir kız piyano çalıyordu. Kız bazen pencereye bakar ve Hamdi’ye gülümserdi. Hamdi’nin kalbi o gülümsemeyle ısınırdı. O kız için dünyaları verirdi; ama elinde sadece bir kutu kibrit vardı.
Soğuk o kadar şiddetliydi ki, titremekten duramıyorlardı. Hamit, “Abi, sobayı yakalım, lütfen,” diye yalvardı. Hamdi tereddüt etti. Kibritleri yakmak, yarınki ekmeği yakmak demekti. Ama kardeşinin morarmış dudaklarını görünce dayanamadı.
Bir kibrit çaktı. Sobaya eski gazeteleri doldurdu, kibriti attı. Alevler yükseldi, ama soba eskiydi, çatlamıştı. Hamdi, üfleyerek ateşi büyütmeye çalışırken, bir anda alevler üzerine sıçradı. Eski püskü paltosu tutuştu. Çığlık attı, yuvarlandı, ama bodrum daracıktı, kaçacak yer yoktu. Hamit korkudan donakalmış, sadece “Abi!” diye bağırabiliyordu.
Hamdi, alevler içinde kıvranarak son bir kez pencereye baktı. Kız hâlâ piyano çalıyordu, ışığın içinde. Hamdi gülümsedi sanki – sonra sessizce yere yığıldı. Vücudu kibrit gibi yanıp kül olmuştu.
Hamit, abisinin cansız bedenine sarıldı bütün gece. Sabah olduğunda, elinde kalan son kibrit kutularını aldı. Kimseye satmadı onları. Bodrumun bir köşesine, Hamdi’nin yattığı yere küçük bir çukur kazdı karlı zemine. Kutuları açtı, kibrit çöplerini tek tek dizdi – bir mezar şekli yaptı. Başına en uzun kibriti dikti, bir haç gibi.
Sonra bir kibrit çaktı, mezarın etrafını aydınlattı kısaca. “Abi, seni burada bırakmayacağım,” diye fısıldadı. Kibrit söndü, ama Hamit gözyaşlarıyla karanlıkta oturdu saatlerce.
O kış, sokaklarda artık sadece bir küçük ses duyuldu: “Kibrit var!” diye bağıran Hamit’in sesi. Ama o kibritleri satarken, cebinde bir tanesini hep saklardı – abisinin mezarından kalan sonuncusunu. Rüzgâr, kül olmuş hayalleri savuruyordu, ama Hamit’in kalbinde abisinin sıcaklığı hâlâ yanıyordu.
Mahallenin zenginlerinden biri, Hamit’i sokaklarda kibrit satarken görmüş, “Bu çocuk işime yarar,” demişti. Para için her şeyi yapmaya hazırdı Hamit artık.
Adamlar, Hamit’i bir depoya götürdüler. Orada, soğuk bir köşede çalıştıracaklardı onu. Ama Hamit’in gözü korkmuştu, kaçmaya yeltendi. Adamlar sinirlendi. “Bu da mı başımıza bela olacak?” dediler. Ellerine kibrit kutularını aldılar – Hamit’in kendi sattığı kibritlerden.
Çocuğu bağladılar. Üzerine benzin döktüler. Bir kibrit çaktılar. Hamit çırpındı, ağladı, “Abi!” diye bağırdı son kez. Alevler yükseldi. İkinci kardeş de, abisi gibi, kibritle yanıp gitti.
O kış, sokaklarda artık “Kibrit var!” diye bağıran iki küçük ses duyulmadı. Sadece rüzgâr, kül olmuş hayalleri savuruyordu.
Güncelleme Tarihi: 14 Aralık 2025, 21:54